23 Aralık 2025

Aksaçlılarımız Gençlerle Buluşuyor Programı Kapsamında Prof. Dr. Adnan Karaismailoğlu, Öğrencilerimize Hz. Mevlana’yı Anlattı

“Geçmişimiz Geleceğimize Işık Tutuyor” temasıyla düzenlenen Aksaçlılarımız Gençlerle Buluşuyor programı kapsamında Prof. Dr. Adnan Karaismailoğlu, “Hz. Mevlana Türkiye Yüzyılı Gençlerine Ne Söylüyor?”  konulu konferans verdi.

Yahya Kemal Konferans Salonu’nda yapılan etkinliğe Rektör Yardımcımız Prof. Dr. Erol Yılmaz, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Abdussamed Keskin, Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Kamil Şahin, akademik ve idari personelimiz ile öğrencilerimiz katıldı.   
Saygı Duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başlayan programın açılış konuşmasını Rektör Yardımcımız Prof. Dr. Erol Yılmaz yaptı.

Rektör Yardımcımız Prof. Dr. Erol Yılmaz, “Bugün çok değerli bir misafirimiz var. Kendisi, gani gönlü ile buralarda emek vermiş; Rektör Yardımcılığı dâhil olmak üzere Üniversitemizde pek çok çok kıymetli görevler üstlenmiş bir büyüğümüz. Bugün bizlere Mevlâna’yı anlatacak olması da ayrıca anlamlı; zira onun gani gönlünü yakından biliyoruz. Kıymetli hocalarımız, değerli idari personelimiz ve elbette sevgili öğrencilerimiz; bugün içinde bulunduğumuz ve bir yenisini gerçekleştirdiğimiz bu buluşma, Geçmişimiz Geleceğimize Işık Tutuyor alt başlığıyla ‘Ak Saçlılar Gençlerle Buluşuyor’ başlığıyla yürüttüğümüz bu etkinlik, 2022 yılında Üniversitemiz tarafından hayata geçirilen ve Türkiye’de bu boyutuyla bir ilk olan Kırıkkale-2053 Arama Konferansı kapsamında belirlediğimiz hedeflerden biriydi. Muradımız neydi? Üniversite denildiğinde akla ilk olarak eğitim ve öğretim faaliyetleri gelir. Ancak biz, bir transkript ya da diploma vermenin çok ötesinde; vatan evlatlarını hayata hazırlamayı esas alan bir anlayışla hareket ediyoruz. Bu doğrultuda, farklı alanlarda planladığımız çalışmaları zaman içerisinde programlara dönüştürüyoruz. Bu etkinlikten muradımız şudur: Hayatın farklı alanlarında, farklı sektörlerde tecrübe sahibi; adından da anlaşılacağı üzere ‘ak saçlı’ diye nitelendirdiğimiz büyüklerimizi, üstatlarımızı, uzmanlarımızı siz kıymetli öğrencilerimizle buluşturmak. Yılların biriktirdiği deneyim havuzundan, deneyim pınarından sizlerin de istifade etmesini sağlamak. Buradan edineceğiniz kazanımlar, belki diplomanın içinde yer almayacak; fakat hayat yolculuğunuzda sizlere rehberlik edecek. Bugüne kadar bu kapsamda çok farklı alanlardan çok değerli konukları ağırladık. Bir önceki programımızda, savunma sanayinden Meclis çalışmalarına kadar pek çok kurumda görev yapmış, aynı zamanda Üniversitemizden yolu geçmiş olan kıymetli mühendis Volkan Öztürk bizlerleydi. Önümüzdeki ay yine başka bir üstadımızı misafir edeceğiz. Hem anlatımlarla hem de sizlerin sorularıyla bu buluşmaların her seferinde daha da zenginleşeceğine inanıyoruz. Mevlâna denildiğinde, geçtiğimiz hafta 17 Aralık’ta idrak ettiğimiz 752. Vuslat Yılı, yani Şeb-i Arûs’u hatırlamamak mümkün değil. Ölümü sevgiliye kavuşma olarak gören bir gönül adamından, büyük bir tasavvuf adamından söz ediyoruz. Ölümü bir düğün günü olarak kabul etmek, modern çağda zor görünebilir. Çünkü bugün dünyada bir küresel kötülük korosu var ve farklı coğrafyalarda yaşanan saldırılarla, soykırımlarla; toplumun temeli olan aileyi içten içe çürüten anlayışlarla insanlık her gün biraz daha ölüyor. Bu küresel kötülük korosunun unutturmak istediği en temel gerçeklerden biri ölümdür. İkinci hayatın, sonsuzluk fikrinin unutulması… İnsan ölümü unuttuğunda, melek kadar iyi ya da şeytan kadar kötü olabilme potansiyeli devreye girer. Ölümü unutursak hesabı unuturuz; hesabı unutursak her şeyi yapabilir hâle geliriz. Mevlâna’nın ve diğer gönül dostlarının öğretisinde ölüm, her gün hatırlanması gereken bir hakikattir. Hulefâ-yi Raşidin’den olan Hazreti Ömer’in, her gün kapısına gelip ‘Ölüm var ya Ömer’ demesi için bir kişiyi görevlendirmiştir. Büyüklerimiz mezarlık ziyaretlerini de bu yüzden tavsiye eder: Makamların, mevkilerin, unvanların, zenginliklerin bir gün toprak olacağını hatırlamak için.  Mevlâna’nın yedi öğüdünde vurguladığı hoşgörü, tevazu, alçakgönüllülük, yardımlaşma, şefkat ve merhamet; bugün modern çağda en çok unuttuğumuz erdemler arasında yer almaktadır. Bu güzellikleri yeniden hatırlamak ve hayatımıza taşımak zorundayız. Zira Mevlâna üzerine uzun yıllardır çalışan, bu konuyu pek çok platformda derinlemesine ele alan çok kıymetli bir büyüğümüz, değerli hocamız Adnan Hocamız aramızda. Söz, elbette sahibine aittir. Adnan Hocamız; Üniversitemizde Rektör Yardımcılığı dâhil olmak üzere çok önemli görevler üstlenmiş,öğrencilerimizin yetişmesinde büyük emekleri olmuş çok kıymetli bir hocamızdır. Kendisi hakkında ne söylesek eksik kalır. Ayaklarına sağlık. İnşallah bizler de anlatacaklarından istifade eder, gönül dünyamızı zenginleştiririz. Katılımlarınız için hepinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum.” şeklinde konuştu.

Program, Prof. Dr. Adnan Karaismailoğlu’nun “Hz. Mevlana Türkiye Yüzyılı Gençlerine Ne Söylüyor?”  konulu konferansı ile devam etti.
Prof. Dr. Adnan Karaismailoğlu, “Bugün burada sizlerle birlikte olmak benim için büyük bir bahtiyarlık. Büyüklerimizin bizlere aktardıklarını dile getirmek hep neşelendirici, huzur verici ve geleceğe doğru canlı ve diri olmayı sağlayan hususlardır. Sayın Rektör Yardımcımız Erol Hocamızın dediği gibi ölüm bahsi bu günlerde çok hatıra geliyor. Zira bu günler Hz. Mevlana’nın 752. vuslat yıl dönümü ama onlar bu bahsi dünya hayatını neşelendirmek için açarlardı. Dünya hayatından ürkütmek için bu bahsi açmadılar. Hz. Mevlana, Mesnevi-i Şerif’te ‘Ne önünden ne arkandan ibret alıyorsun. İnsanları üzmekten dilini korumuyorsun.’ diyor. Arkada olan, toprağa verilen dostlardır. Önde olan ise senin ölümündür. Biz bu bahislerle günlük hayata dönüyoruz. Kendisi de insanlara ‘Ben giderken bana elveda demeyin. Eğer siz, şeytan ve nefisle buluşmuşsanız onun için ağlayın üzülün.’ diyordu. Dolayısıyla bu hayat canlılık ve dirilik için söz konusudur. Biz amel sözcüğünü dini manada kullanıyoruz. Halbuki Arapçada ve Farsçada amel kelimesi çalışmak, iş ve gayret anlamındadır. Bizim düşünce adamlarımız da bu gibi kelimeleri çokça kullanmışlardır. Amel kelimesinin bir karşılığı da büyük fikir insanı Nurettin Topçu ile ön plana çıkan harekettir. Bunu biraz daha modernize edersek eylem sözcüğü ortaya çıkıyor. Evet, eylem de ameldir. Merhum Necip Fazıl ise aksiyon demiştir. Aksiyon da harekettir. Batıda eğitim almış son asrın önemli düşünürlerinden olan Muhammed İkbal de aksiyon kelimesini ön plana çıkardı. Sezai Karakoç da diriliş sözcüğü ile bunu andı. Dolayısıyla değerli dostlar; amel, hareket, eylem, aksiyon ve diriliş, insanoğlu için hedeftir. Hz. Mevlana gibi büyüklerimiz, inandıktan sonra insanın öne alması gereken hususun ümit olduğunu söylerler. Ümitsizlik insanın en büyük engelleyicisidir. İnsanoğlu ümitle yaşar. Ümidin arkasından da sabır kelimesini kullanırlar. Çünkü dünya hayatının zorlukları, müşkülatları vardır. O zorlukları sabırla huzura dönüştürmeyi anlatmışlardır. Ümit ve sabırın ardından çok sayıda kelime var ama ben bazılarını aldığım için merhamet ve şefkat geliyor. Bu hayatın anlamlı ve düzgün ilerleyebilmesi için merhamet ve şefkat sahibi olmak gerekir. Bunun arkasından da fedakarlık geliyor. Peki kime karşı fedakarlık? Topluma ve insanlığa… Emin olun ki şiir söylemek ile aşıklık özelliğini bir arada değerlendirmişlerdir. Şair kişi, ulaşmak istediği dünya düzeni ya da dünya güzeli ile ilgili şiirler söyler. Sonrasında bu istek ve arzu, insan ve tabiata yönelir. Onun ileri merhalesi ise ilahi aşktır. Kişiler, tabi ki eşlerini, dostlarını seveceklerdir. Yaratıcı, insanlara bu hissi vermiştir. Sevilenlerin güzellikleri, gönülleri ve gözleri dolduracaktır. Bu samimiyetle başlayan sevgi, fedakarlığı insana öğretir. Kendi için istediklerini terk edip sevdiği için ister hale gelir. Sonraki aşamada insanlık ve tabiat için ister. Bunun ulaştığı merhale ilahi aşktır, Hakk ve hakikat aşkıdır. Muhammed İkbal, insan sevgisi ile Allah sevgisinin birlikteliğinden bahseder. Samimi olarak sevmek demek, kendini aşmak demektir. Çok vahim olayların yaşandığı bir zamanda yaşıyoruz. Bunlar unutulmayacak ve gözden kaçmayacak ama bizlerin daha canlı ve diri olması için öğütlere dikkat edeceğiz. Mevlana, Yunus Emre ve Hacı Bektaşi Veli gibi büyüklerimiz, insani değerleri çokça vurgulamışlardı. Hem de hangi asırda biliyor musunuz? Haçlı seferlerinin ve mağduriyetlerinin yaşandığı, Moğol istilasının vuku bulduğu ve şehirlerin kılıçtan geçirildiği bir asırda bunu yapıyorlar. Kimi idareciler Mevlana’ya gelip bu hayatı nasıl geçirebileceklerini soruyorlar. İdarecilere verilen tavsiye her zaman halk ile Moğol idaresi arasında bir kalkan olmayı sürdürdükleri sürece kendilerini rahat hissetmeleriydi. Çünkü hak üzere olan buydu. Üzünülecek vakit ise halkı koruma ve kalkan olma görevinin ihmal edilmesiydi. Hz. Mevlana, düşmanlığı dahi dostluğa döndürme yönteminden bahsetmiştir. Bugün, şu rahat halimizde bile bu durum bize ağır geliyor. Mevlana, iyilikle nice düşmanların dost olduğunu, dost olmasa da nefretin ve kinin azaldığını söyler. Zira iyilik, kine merhemdir. Bu anlatının arkasında tabi ki dini kültürümüz var. Horasan ve Türkistan’daki büyüklerimizin Anadolu’ya yansıması var. Onlar hiçbir zaman ayrılıktan bahsetmediler.” şeklinde konuştu.
Program, Rektör Yardımcımız Prof. Dr. Erol Yılmaz’ın Prof. Dr. Adnan Karaismailoğlu’na ebru tablo hediye etmesi ve fotoğraf çekimi ile sona erdi.